Çok şey değişecek çook!
Çok şey değişecek çook!
Bir kere..
“Atın ölümü arpadan olsun” demeyeceğiz mesela..
Gırtlağımıza yapışıp, bizi duvara yapıştıran ve ciğerlerimizi yerinden söken bu virüsten kurtulabilirsek eğer..
Sonraki yaşamımız çok değişecek çok..
Mesela..
Günün yirmi üç saatini evde geçiren kadınları anlamakla evin içinden başlayacak değişiklik.
Çocuklarımızın yeteneklerini keşfetmekten tutun, erkeklerin dayıya, kızların halaya, kimin anaya, kimin babaya benzedikleri ile başlayan bir ummana açılacaksınız.
Mesela..
Bizi her güldürüne, sevindirene, duygulandırana;
“Gel hele seni bir öpiim” demeyeceğiz.
Yola tükürenin yüzüne, yüzümüze tükürdü gibi bakacağız.
Bir günde 104 kişinin hadi çok oldu; 52 kişinin elinin değdiği kağıtlara dokunmayacağız.
Hele okeye dönmek hiç olmayacak, tek çeken bulduğunda bitecek.
“Ekmeğimde altın var” diyen fırıncının fırınında 'Belki bundadır, belki şundadır' der gibi ekmek aramayacağız.
Mesela..
Arkadan omzuna dokunduğumuza;
“Şoradan bir kişi bir öğrenci (!) uzatır mısın” diyemeyeceğiz..
Virüsten çıkmış biri de diyebilir ki;
“Kalk kendin ver”
Kalp krizi, kanser, kaza.. ölümlerini toy-bayram sayıp,
“Adam çoluk çocuğunun içinde öldü, daha ne olsun” deyip yakınlarını böyle teselli edeceğiz..
Ağzını kolunun içine almadan ortalığa hapşıranlara,
“Allah belanı versin” diyeceğiz..
Camilerde..
“Safları birleştirin” diyen imamı minberden atacağız belki de..
Tarikatlara, cemaatlere, dergahlara gitmeyeceğiz kim bilir..
Gidenler de..
“Hani sizin keskin nefesiniz, okunmuş suyunuz, koklattığınız yazıtlarınız..” diyecektir kesin..
186 tarikat ve cemaat, himmetlerine bağladıklarının gözünden borsa gibi düştüler..
Çölde devesini kaybeden bedevi gibi kaldılar ortada..
Onları da bundan sonra çok sık görmeyeceğiz..
Mesela..
“Sana gelen bana geleydi” deyip hüngürtüyle kendimizi yataktaki hastanın üzerine atmayacağız..
Daha on dakika evvel karşı kaldırımda görüp uzaktan selamlaştığımıza..
“Vay gardaşım” deyip sarılmayacağız..
Üç kadehten sonra..
“Kardaşımın bardağıdır, olsun doldur” deyip
Dördüncü kadehte, kanadın kemiklerini
“Kurdun kuşun da hakkı var” deyip omzumuzun üstünden geriye fırlatmayacağız..
Mesela..
Düğün davetiyelerine katkımızı, bilezik fotoğrafı çekip sosyal medya üzerinden göndereceğiz..
9 dolara aldığımız 7 taşı şeytana atarken 7 kere düşünüp, alttan poşetlenip geri gelen 700 bin insanın elini düşüneceğiz..
“Valla bir mi iki mi giydim” deyip kıyafetlerimizi kimselere vermeyeceğiz..
Bu örnekleri hep beraber çoğaltabiliriz..
Ne bileyim..
Eve gelen misafirden temiz kağıdı isteyebilir,
Kavga etmek istediklerimizi sosyal medyadan dövebilir;
Alacaklarınızdan vazgeçebilirsiniz..
Mesela benim çok sevdiğim arkadaşım gibi..
Yemeğinizi cam kavanozda taşıyabilir,
Meyve sularınızı kendiniz yapıp şişeleyebilir,
Evinize gireni kapıda fısfıslayabilir,
Sigara içene “izmarit kokuyorsun” diyebilir,
Çayınızı, kahvenizi, bardağınızı yanınızda taşıyabilir,
Sadece sıcak su isteyebilirsiniz.
Son duyduğuma göre;
Hidrojen alıp suyu evde kendisi yapıyormuş!
…/
Peki ne oldu?
Bir kere..
Kendi hanemizi, yedi sülalemizi tanıdık..
Evde kalınca, gündem de tek olduğundan her konuda fikir beyan etmedik..
Her şeyi konuşmadık..
Galatasaray, Fenerbahçe’nin muhasebesinin yapmadık.
Aleyna’nın sanatını konuşmadık.
Acun’un adamlarından “Bize ne” dedik.
“Müge Anlı şimdi kimi dar ağacına çıkaracak” demedik.
Yediğimiz yemeğin altına üstüne bakmadık.
Kimseye..
“Bu elbiseyi taşıyamıyorsun, çok rüküşsün” demedik.
Kimseye..
"Gelinim olur musun, kaynanam olur musun" demedik.
Önce canımızın sonra canlarımızın derdine düştük.
Düne kadar yakınımıza sevdiğimizi göstermek için dövdüğümüz doktorlarımızı, dünyamızın ön cephesinde savaşan sağlık ordularımızı alkışladık..
Atatürk’ümüzü yeniden keşfettik..
Halkçılığın, devletçiliğin, laikliğin, cumhuriyetçiliğin, bilimin, ilimin, milliyetçiliğin ne olduğunu anladık.
Milliyetçiliği ırkçılık olarak anlayanlara Çin’den, Küba’dan Venezüella’dan cevap verdik;
Kendi milleti için çalışanlar, bilim, sanat, tarih yazıp coğrafya koruyanların,
Namlularını kendilerine çevirenlere ilaç, doktor gönderdiğine tanık olduk.
Dünyayı bu hale getirenlerin kim olduğunu gördük.
Savaşı kimlerin çıkardığını gördük.
Savaşı çıkaranların, halkını sokağa attığını, yaşlılarını ölüme terk ettiğini gördük.
Ve eminim ki;
Yatırımını, bilime, sanata, insana yapan devletler dünyayı berbat edenlerin elinden kurtarıp
Pırıl pırıl bir dünya yaratacaklar.
Ve biz de..
Programında AB, ABD, NATO, özelleştirme, tek kişi hayranlığı olan partileri bırakacağız..
Altı ok sadece Türkiye’nin değil, dünyanın reçetesidir.
Virüsü yenenlerin bu reçeteyi uyguladığını gördük..
Şimdi bize benzeyeni seçeceğiz..
Yani biz serçegiller..
Başımıza akbaba getirmeyeceğiz..
Tilki kümesin yolunu biliyor diye tilkiyi özel güvenlik şefi yapmayacağız.
Kendimizi düzeltmek için evde kalmak en iyi rehabilitasyon merkezi..
.../
Adam..
Her akşam eve geldiğinde..
Küçük kızı, koşup boynuna sarılıp ona gününü anlatıp oyunlar oynamak istiyormuş..
Adam da..
Her defasında bir bahaneyle kendisinden uzaklaştırıyormuş..
O akşam..
Küçük kız aynı şeyi yapınca..
Adam elindeki gazeteyi yırtarak kızın eline vermiş;
“Şunda bir dünya haritası var, onu birleştirip gelirsen seninle oynarım” deyip “Nasıl olsa geç gelir” diye başından salmış..
Kız üç dakika sonra elinde düzelmiş dünya haritası ile içeri girince..
Adam şaşkınlıkla..
“Nasıl yaptın çabucak” demiş..
Kız..
“Önde bir insan resmi vardı. Onu düzeltince dünya kendiliğinden düzeldi” demiş..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.