Yaşanmış Kars Hikayeleri !...
Bu koronalı ve hepimizin eve kapandığı günlerde, size Kars’ta yaşanmış birkaç hikaye anlatmak istedim.
Yalnız..
Yazının ayarları ile oynamayın.
Bir çok kelime yazıldığı gibidir..
İlk hikaye benden:
ERZURUM'DAN KARS’A GELİYORUM
Bir kış akşamı..
Yalnızım arabada.
Sarıkamış yol ayrımına girmeden Karakurt çukuruna indim.
Baktım karşıda bir adam, uzun boylu, şapkalı.
Şapkasını çıkarıp benim istikamete doğru salladı.
“Yazık” dedim içimden.
“Arkası orman, hava soğuk, kurt var, kuş var alayım”
Durup aldım,
Arabanın içi sıcak.
Adam hoşbeşten sonra açıldı.
Belli ki üşümüş..
Yollardan bahsetti, iyi geçindiklerinden, koyun sürülerinden destek aldıklarından girip, köprülerden, tünellerden çıktı..
Adam susmuyor..
“Nereden aldım” dedim içimden..
Bana muhalefeti soruyor,
“Bak şimdi emcen anlatsın” deyip kendisi cevaplıyor.
Yok.
Adam demeyin siz buna..
Makinalı tüfek!
“Bu nerede inecek” dedim içimden.
Sonra bu soruyu adama sordum.
“Amca sen nerelisin?”
“Alisofi yiken” dedi..
“Hah” dedim içimden..
Alisofu’yu biliyorum, yakın..
Tepeye çıktık, köyün ışıkları gözüktü.
“Hah, amca, köyünüz gözüktü” dedim.
“Şimdi senin amcen sene pare vireceeek… ama sen almayeceksin” dedi.
“Yok amca niye alayım, ben ticari değilim” dedim.
Geldik köyün yanına.
Köy asfaltın hemen yanı.. yüz metre falan..
Baktım yol çamur ve buzlu..
“Amca” dedim,
“Seni şöyle asfaltta bıraksam, hiç çamura girmesem..”
Şapkayı geri itti.. yüzüme baktı baktı;
“Şimdi senin amcen, sana diyecek, çevir harabanın başını eveee, sene bir kuzu kesiiim, amaa… sen gelmeyeceksin” dedi..
Vallaha böyle dedi..
Ben de..
Bunu köyde anlatmıştım.
Bir gün köye gittiğimde..
Kardeşimin eşi Yağmur dedi ki:
“Abii, şimdi kalkıp sana bir köy tavuğu keseceeem, ama sen… kesme diyeceksin” dedi.
AZIM İLE ŞAMİL
Bizim köylü Azim’in evinin elektrik aksamında bir arıza oluyor.
Azim de köyün tek elektrikçisi Şamil’i arayıp çağırıyor.
Şamil..
Cebinden çıkardığı kontrol kalemi ile prizleri, buatları, tesisatı tek tek inceliyor.
Elini çenesinde koyup şapkasını başının ortasına getirip;
“Hıım, burda değil, hım” deyip işi derinleştiriyor.
“Azim sorun direkte” diyor.
Azim:
“Tamam çık yap o zaman” diyor.
Geliyorlar birlikte direğin dibine
Azim:
“Kaça çıkacaksın Şamil Ağabey” diyor.
“Valla yirmiden aşağı olmaz” diyor Şamil..
Azim:
“Peh peh peh sanki aya çıkacak..”
Şamil:
“Valla öyle Azim, on çıkış, on da iniş..”
Azim cebinden on lira çıkarıp Şamil’e uzatarak:
“Tamam.. al on liranı, çık, inme!”
VIZ..VIZ..
Olay bizim Digor’a bağlı bir köyde geçiyor..
Bir genel seçim sabahı.
Karı koca evden çıkmak üzereyken..
Adam eşine tembih ediyor:
“Gaçe oyumuzu Doğruyole vereceğiz ha..” diyor.
“Doğru yol kimdir guro?”
“At.. at ..gaçe atın altına baseceksin möhrü”
Anlaşıyorlar.
Geliyorlar okula..
Kadın eline aldığı oy pusulası ile geçiyor paravanın arkasına..
Bir açıyor ki.. bir metre..
Ay var, yıldız var, kuş var, zeytin, güneş, arı, hilal..
Kadın atı bulamıyor.
Bir de içerinden sesleniyorlar, kadın iyice panikliyor..
“Çabuk ol, hükümet mi kuruyorsun?”
Kadın o panikle..
Son arıyı görüyor.
“O da hayvan bu da” diyor içinden.
Kimse anlamasın diye, eşine başını uzatıp sesleniyor:
“Kuro, vız vız?”
Adam kızıyor:
“Na gaçe, naa.. hiyahah, hiyahah”
PROFESÖR İLE KÖYLÜ
Bizim Kars Merkez’e bağlı Karakaş köyü için herkes “Hayat üniversitesi” der..
O köyde yaşayanlar, hem uyanık, hem zeki, hem de şakacıdırlar.
Hatta oğlunu kızını üniversiteye gönderenlere denir ki:
“Ne gerek var, gönder Karakaş’ta altı ay kalsın yeter”
İşte o köyden biri otobüsle İstanbul’a gitmek için koltuğuna yerleşir.
Bir müddet sonra, top sakallı, askılı pantolonlu, elinde gazete kitap biri yanına oturup hemen kitap okumaya başlar.
Bizimki de içinden:
“Ohho.. bu adamla bu yol bitmez” der.
“Merhaba” deyip adamla tanışır.
Adamın bir profesör olduğunu da öğrenince
“Ben de köylüyüm ama bu yol böyle bitmez, konuşalım.. Sana sorular sorayım, sen bana sor.. Hatta ödüllü olsun sorularımız.. Ben bilirsem sen 100 lira ver, sen bilirsen ben 50 lira vereyim” der.
Profesör durumu ilginç bulur.
“Tamam, olur” der.
Bizimki ilk soruyu ben sorayım der:
Hoca "sor " der..
“Hocam, o nedir ki gökte uçar, 7 başı var, 30 ayağı..”
Profesör düşünür, dalıp gider, bulamaz..
“Bilemedim, al 100 liranı” der ve parayı uzatır.
“Peki nedir?”
“Valla ben de bilmiyorum, hocam al 50 liranı”
…Ve son hikayemiz Ermenistan sınırındaki bir köyümüzden.
ÇİZME
Bir ilkbahar sabahı kuzuları otlağa çıkarmakta geç kalan delikanlı babasından yediği zılgıtın hüznü ile kuzuları sınıra doğru sürerken..
Ermenistan sınırından da kendi yaşında birinin kuzularla birlikte yanına doğru geldiğini görür.
Ermeni gencin ayağındaki körüklü kırmızı çizme sabahın ilk ışıkları ile ayna gibi parlamakta..
Bizimki o moral bozukluğu ile Ermeni gencin ayağından çizmeleri nasıl alacağını planlayarak ona doğru yaklaşıp kaşlarını çatarak dik dik bakar:
“Ole.. Siz o Aslı’yı bizim Kerem’e neden vermediniz, bizim Kerem’i yağdırttırıp yandırttiniz, hee!”
Ermeni genci şaşırır, afallar..
“Yahu bize ne, hem kaç yüzyıllık olay.. ben nerden bileyim?”
Bizimki.. Çatık kaşlarını indirmeden, Ermeni gencin yüzüne bakar, çizmeye bakar tekrar..
“Olsiiin.. çıkar çizmeyi!”