Yaşanmış Kars Hikayeleri –2
Kars’ta yaşanmış hikayelerimizin ikincisi ile devam ediyoruz.
DOKTORDA..
Kulak Burun Boğaz doktoru Coşkun Şimşekli anlatıyor:
“Muharremciğim, bir gün muayenehanede oturuyorum, canım sıkkın,
İş yok güç yok..
Zaten yengenle biraz tartışmışım..
Moral bozuk anlayacağın..
Birden kapı açıldı.
İçeri şapkalı orta yaşın çok ilerisinde bir köylü ile arkasında ağzı yamşaklı bir gelin girdi.
Senin abin..
Hemen şöyle bir denklem kurdu;
Gelin, bu adamı getiremeyeceğine göre..
Demek ki adam gelini getirdi.
Yani..
Hasta, gelin..
Nasıl abinin tespiti?
Bacım neren ağrıyor, dedim.
Gelin köy yeri kayınpederinin yanında konuşmuyor ya..
Omzunu silkti..
Bacım neren ağrıyor, dedim tekrar..
Yine omuz çekti.
Kayınpederi dedi ki:
Kulağı kulağı ..Doktor bey, kulağı ağrıyor..
Adam arkasını bize dönüp dışarı baktı..
Ben de açtım yamşağını, baktım, çok kötü..
Oksijenli suyla yıkadım, temizledim, sardım..
Bir hafta sonra gel, bu ilaçları da kullan, dedim.
Bir hafta geçmemişti geldiler.
Kayınpeder yine arkasına döndü..
Açtım, bi baktım, ne göreyim..
Aman Allahım, aman Allahım,
Kulak kopup düşecek neredeyse..
Bacım sen bu ilaçları kullanmadın mı, dedim.
Bu sefer gelin iki omzunu birden çekti..
Eee bacım..
Sen bu ilaçları kullanmamışsın..
Gelin dönüp yüzüme baktı..
Bacım, dedim..
Bak yazık günah değil mi, bu adam bu yaşta senin peşine düşüyor..
Yol parası..
Yemek parası,
İlaç, doktor parası..
Bir etek dolu para, zahmet..
Birden adamı ayağı yer aldı..
Geri döndü..
Gelinine pis pis baktı..
Allah senin gelin gibi belanı versin..
Sen ilaçları niye kullanmadın,
Şimdi doktor ne b.k yesin..
Adamın yüzüne baktım..
O da bana bakıyordu
Hee amca şimdi ben ne b.k yiyim, dedim.
Adam yüzüme bakmaya devam ediyordu.
SAHAPSIZ MEMLEKET
Yetmişli yıllarda Ağustos ayında Kars’a kar yağmış, tipi esmiş.
Bunu da o dönemin tek televizyonu TRT haber yapmış..
İstanbul’a göçüp aynı binada alt üst oturan bizim Karslı iki eltiden biri izlemiş haberi..
Sabah..
Balkonları temizlerken eltiler..
İzleyen, öteki eltine seslenmiş alttan yukarı:
“Kıız duydun mu Kars’a kar yağmış!”
Yukarıdaki eline beline koyarak, omzundan eşarbını geri atmış;
“Yağar anam yağar, n’olacak sahapsız memleket!”
KAĞIZMANLI…
Bizim Kağızmanlı birisi, yaşını başını almasına karşın durmandan yalan söylüyor..
Adamın işi gücü yalan..
Köylü de şaşırıyor..
“Nerden buluyor bu yalanları, nasıl uyduruyor, akıl alır gibi değil” diye birbirlerine soruyorlar..
Durum öyle bir hal alıyor ki..
Adam çıkıp dese:
“İslamın şartı beştir”
Köylü altıncıyı falan arayacak..
Adamın oğlu, kızı, gelini artık kimsenin yüzüne bakamaz duruma gelince..
Büyük oğlu toplayıp ev halkını, babalarını yanına gidiyor..
“Yaa baba..” diyor..
“Bu durum böyle olamayacak, artık köy içinde
Şapkayı gözüme çekip dolaşıyorum.
Kimsenin yüzüne bakamıyorum.
Bari bizim olduğumuz yerde bi sus..
Bi kendine gel rezil rüsva olduk ele güne..
Hiç değilse bizim olduğumuz yerde yine yalan söylersen, bizden biri öksürsün,
Sen de bir kendini topla..
Anla ki yine başladım de kendine..”
“Tamam oğul” diyor adam.
Bir gün..
köy içinde milletin duvar dibinde güneşlendiği zaman..
Adam..
“Komşuluk” diye söze başlıyor;
“Dün, ele bir arsa aldım ele bir arsa aldım ki, bir ucu Kars’ta bir Kağızman’da..”
Dinleyenlerden biri:
“Bah bah bah.. Arsadı mı, yoldu mu belli değil”
Millet güldüğü anda ,oğlu da öksürünce..
Adam çömeldiği yerden ayağa kalkıp, oğlunun gözüne bakıyor;
“Eee ne yapayım oğulu oğul ölsün, bırakmıyorki enini de boyuna göre biçem”
ELLEZ EMMİ VE KALABALIK
Eski Borsa Başkanı İsmet Çelik anlatıyor:
“Yıl..
1952 ya da 53..
Bizim Azeri camisi yeni inşa edilmiş..
Aylardan Muharremlik..
O gün de aşure günü..
Kars’taki tüm Caferiler, ilk camilerinin de olması nedeniyle mahşeri toplanmışlar..
Ağıtlar yakılıyor,
Desteler zincirler vuruluyor..
Ben de kalabalığım biraz dışında duruyorum” dedi, İsmet Amca..
“O sırada bizim Dikme köyünden Kırmızı Ellez emi geldi, atla önümde durdu.
Baktım, atın kulaklarının üzerinden kalabalığa bakıyor, etrafa bakıyor musalla taşı boş ona bakıyor..
Yanına yanaştım.” diyor İsmet Amca:
“ ‘Ellez Emi birine mi bakıyorsun’ dedim,
‘Yok aa İsmet, kimseye baktığım yok, ölen kimdir, musalla da boş, cenaze mi bekliyorlar?’
‘Yok’ dedim.
‘Ölen mölen yok’
‘Bunlar kime ağlıyor peki?’
‘Ellez emi Hz. Hasan-Hüseyin’e’
‘Baa ne zaman öldüler?’
‘Ne bileyim Ellez Emi oldu bir 1500 sene falan’
Ellez emi döndü yüzüme baktı, afalladı şaşırdı..
‘Eee peki bunların yeni mi haberi oldu,
O günden bugüne bunlara hiç söyleyen olmadı mı?!’ ”
SAMANIN TOZLARI
Son hikaye de benden olsun:
Dokuz yaşındayım
Onuncu yaşımı aklım başında olmadığından hiç hatırlamıyorum
Nasıl geçtiğini de bilmiyorum..
Bizim köyden..
Bir yaz..
Gurbetçi bir ailenin kızı geldi köye..
Benim yaşlarda..
Kız pamuk gibi..
Köyün kızları onun yanında güneşte kalmış kurbağa ölüsü gibi duruyor..
Kız..
Köyün içinde gece ay, gündüz güneş gibi dolanıyor..
Hele bir de..
Yel esmiyor mu,
Saçları eriğe durmuş ağaç gibi sallanıyor..
Çeşmeye indi mi..
Köyün tüm akranları, atı eşeği alıp çeşmeye geliyor..
Evde sulanacak bir şey bulamayan,
Götürüp ayağını çamura sokuyor,
Bataklıkta düşüyor yalandan..
Kimle konuşsam..
Hepsi kıza aşık olmuş!
Tuttum ben de oldum.
Kızın evi uzak bize..
Ben komşuları gibi at mat götüremiyorum..
Ben de..
O mahalleye eleği bahane edip una gidiyorum,
“Sizin it bizim baltayı getirmiş olabilir mi?” falan deyip komşularına soruyorum,
Bir seferinde de, bir komşusuna;
“Babam bir yere çivi çakacak, sizin çekici istedi” dedim.
Bir gün..
Akşamdan döşeğin altına yatırdığım pantolonu giydim,
Sabah..
Cemil’den de onun o çok sevdiğim gömleğini gidip aldım, aynanın karşına geçtim.
Saçlarımı beğenmedim.
Rüştü dayının bakkalından iki yumurta verip bir limon aldım.
Tüm suyunu başıma sıkıp bir güzel taradım saçlarımı..
Bir tek..
Ayakkabılarım kötüydü.
“Olsun” dedim.
“Duvarın dibinden giderim.”
“Ya kız dışarı çıkmazsa” diye düşündüm bu kez de..
Üstelik Cemil de "öğleden sonra geri getir” demişti gömleği..
Hele Cemil ile orada karşılaşmaktan da korktum,
O da seviyordu o kızı..
“Bunun için mi aldın” deseydi..
Pis bi çocuktu.
Bağırabilirdi.. “Bu gömlek benim” diye..
Korka korka yanaştım duvar dibinden..
Harman yerindeydi..
Babası, abisi patos kurmuşlar, sapı saman ediyorlardı.
Kız da..
Elinde kova ile alttan tahılı çekiyordu.
Yüzü, saçı, başı toz içindeydi.
Çok üzüldüm.
“Bu da kurbağa ölüsüne dönecek” dedim içimden.
“Olsun” dedim bu kez de..
“Kimse sevmez o zaman, ben sevmeye devam ederim. Doktor olduğumda da gölgede güzelleştiririm onu” diye kendimi avuttum.
O haline daha fazla dayanamadım.
Cemil’e de yakalanmadan hızlıca dönüp eve geldim.
Evin bahçesinden girince, onların evden bizim eve doğru bir rüzgar çıktı.
Saman tozları bizim bahçeye kadar geliyordu.
Etrafa bakındım.
Kimse yoktu.
Tozları havada avuçlarımla yakalamaya çalıyordum
Gören olsa..
Saldıran arıdan kendimi koruduğumu sanabilirdi..
Ama o tozlar..
Onun eline yüzüne değerek geliyordu.
Ama hangisi.. kaçı..
Ya benim yakaladıklarım değilse..
Gidip içerden, boş büyük bir çuval aldım, un torbası..
Ağzını rüzgara açıp tozların içine dolmasını bekledim.
Epeyce dolmuştu.
Oturdum duvar dibine..
Onları okşamaya başladım, mutlaka biri eline yüzüne değmişti..
Tozları öpmeye başladım
Sonra işaret parmağımı ağzıma sokup toza bandım..
Neden sonra..
Yanımda bir gölgenin durduğunu fark edince
Korkuyla başımı çevirdim.
Babam beni izliyordu.
“Ne yapıyorsun” dedi..
Yüzüne baktım, baktım, sustum.
Babam neneme seslendi;
“Gel gel.. Gel tepemize çıkardığın adama bak oturmuş öküz gibi saman yiyor!”
Nenem..
Yüzüme acıyarak bakıyordu.
Neden sonra toparladı kendini;
“N’olmuş Hacı Halil’in torunu da toprak yemişti” dedi..
Babam:
“Hay toprak bunun başına.. Bu adam olacak, ben de görecem!” dedi..
Koca adam oldum ama.. babam hala haklı galiba;
Sevdiğimin denize girdiği yeri görsem, gidip ondan habersiz günde oradan yirmi bardak su içerim!
…/
Beğendiyseniz herkesle..
Beğenmediyseniz kimseyle paylaşmayın..
Aramızda kalsın.