Bugünden Bakınca…
Meslek edinmek, iş bulmak, çalışmak, hayatın o büyük akışına dahil olmak… Hayatın olmazsa olmaz adımları…
Beri yandan…
Memur kafasıyla yaşayanlar, “bir iş olsun yapayım, paramı alıp çıkayım” diyenler için zor artık bu ülke, hatta bu dünya… Farklı yapmak, iyi yapmak, bir yerde fark yaratmak ve bunun getirisi olarak hayatını kazanmak geçerli artık…
İşte burada çoğu zaman bedenlerimizin farklı yerlerinde aradığımız, kıla tüye indirgediğimiz çok önemli bir değer çıkıyor karşımıza.
"Ahlak"
Yani gerçekten hizmette, ürettiklerimizde, yapıp ettiklerimizde mi fark yaratacağız, yoksa -mış gibi yapıp “ne olduğun değil, nasıl gösterebildiğin önemli” yüzyılında imajla “malı mı götüreceğiz”?
Bizi kıskandığı söylenen gelişmiş batı ülkeleri ikincinin olmaması için gerekli hukukî zemini oluşturup vatandaşı için bunu hayat biçimi haline getirmiş. Giderek daha da ortadoğulaşan bu topraklarda bu şimdilik zor olsa da hayatın oraya doğru akması kaçınılmaz. Bu da bir nevi ölüm kalım mücadelesi toplumsal açıdan...
Ya hukuk ya yokluk!
Hiçbir toplumun kafadan ve tümden iyi ya da kötü olduğunu düşünmüyorum. Göreceli bu iki kavramın derecesini önce bireyin sonra toplumların genel hayat kalitesi belirler.
İnsan "beşerden insan olmaya doğru" yol alması gereken bir varlık ve hayat insanın insafına bırakılamayacak kadar kıymetli...
Bu gerçeğin aslında herkes farkında. Doğu da Batı da.
Fark şu: Doğu raconu soyut kavramlara kestirmeye, Allah'a havale etmeye çalışırken batı tartışmaya bile açtırmadığı hukuka, keskin hatlarla çizdiği düzene kestirmiş çoktan...
Biri bireyin yegâne, biricik, benzersiz ve tekrarı olmayan (tüm bu kavramlara onlar “unique” diyorlar) hayatının bu dünyada mamur edilmesi gerektiğine dair bir yapı kurmuş ve insanı için bunu geliştirme gayretinde.
Diğeri ise en genel ifadeyle “bu dünyada çektiğin çilenin derecesi kadar ötede mükafat” ya da “dünyaya bir dahaki gelişinde kralsın be birader” vaatlerinden oluşmuş bir yapının esiri.
Bizde hoca efendiler, Hindistan’da gurular mesela…
Tezgâh aynı tezgâh…
Ben çocukken Hristiyanlıktaki günah çıkarmanın ne kadar komik ve anlamsız olduğunu “İslam’da ruhbanlık yoktur” mottosu eşliğinde birçok insandan duymuştum. Zaman geçtikçe “şah damarımızdan yakın olduğu” söylenen Allah’la kulun arasına giren, dahası bundan dünyevi kazanımlar elde eden ne çok asalak olduğunu toplumun çoğunluğu tarafından görüldü demeyi isterdim. Ama ne yazık ki diyemiyorum henüz.
Daha fazlasını ifade etmeyeceğim. Çünkü inanç insanın özelidir. Açarsak, istisnasız her inanç, bir insanın yatak odası kadar özeldir ve üçüncü şahıslara kapalı olmalı, gruplaşmamalı, tam tersi bireyselleşmeli, inananla inandığı arasında kalmalıdır.
Ama bu topraklarda böyle olmuyor ne yazık ki…
Sırça köşklerinde “inanç” satan fanilerin, onlarla kol kola girmiş siyasetçilerin dünyada yarattıkları “kendi cennetlerinin” bu dünyada cezai bir bedeli olacak mı bilmiyorum ama olması gerektiğinden zerre şüphem yok.