Şehir Nedir? Beton Orman mı Yaşam Merkezi mi?
İnsanlığın beşiği olan şehirler; tarih boyunca medeniyetin, inovasyonun ve kültürün temsili olmuştur.
Kadim tapınaklardan modern yapılara, dar sokaklardan geniş bulvarlara şehirler, insanlığın yaratıcılığının ve toplumsal yaşamının bir yansımasıdır. Ancak modern çağın getirdiği hızlı kentleşme ve kontrolsüz büyüme, şehirlerimizi beton yığınlarına dönüştürmekle tehdit ediyor. Peki, şehir nedir? Sadece gri bir beton ormanı mı yoksa canlı, nefes alan bir yaşam merkezi mi olmalı?
Şehirler, insanlığın ortak hafızasını taşıyan farklı kültürlerin ve yaşam tarzlarının bir araya geldiği; sanatın, bilimin ve ticaretin geliştiği dinamik alanlardır. Tarihi dokusu, mimari mirası, müzeleri, galerileri, parkları ve yeşil alanları ile bir şehrin ruhunu ve kimliğini oluşturur. Ancak günümüzde, çarpık kentleşme ve betonlaşma bu değerlerin gölgelenmesine ve hatta yok olmasına neden oluyor.
Beton ormanları, sadece estetik bir sorun değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal sorunları da beraberinde getirir. Hava kirliliği, gürültü, stres, trafik sıkışıklığı gibi sorunlar, şehirlerde yaşam kalitesini düşürürken yeşil alanların azalması insanların doğayla bağının kopmasına ve ruhsal sağlıklarının olumsuz etkilenmesine yol açar. Aynı zamanda betonlaşma, su kaynaklarının tükenmesine, sel ve erozyon gibi doğal afetlerin artmasına da sebep olabilir.
Oysa şehirler, insan odaklı planlanmalı ve yaşam merkezleri olarak tasarlanmalıdır. İnsanların sosyalleşebileceği, kültürel etkinliklere katılabileceği, spor yapabileceği, dinlenebileceği, kısacası "yaşayabileceği" alanlar yaratılmalıdır. Yeşil alanlar ve parklar, şehirlerin akciğerleri olarak korunmalı ve hatta mümkünse artırılmalıdır. Toplu taşıma sistemleri yaygınlaştırılarak trafik sorunu çözülmeli, bisiklet yolları ve yaya öncelikli alanlar artırılarak şehirler daha yaşanabilir hale getirilmelidir.
Şehirler sadece fiziksel mekânlar değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel etkileşim alanlarıdır. Komşuluk ilişkileri, mahalle kültürü, yerel pazarlar, festivaller ve etkinlikler şehir yaşamının vazgeçilmez unsurlarıdır. Bu unsurların korunması ve desteklenmesi şehirlerin ruhunu canlı tutar ve insanların aidiyet duygusunu güçlendirir.
Unutmayalım ki şehirler, sadece binalardan ibaret değildir. Şehirleri şehir yapan içinde yaşayan insanlardır. Sosyal sorumluluk bilinciyle hareket eden çevresine duyarlı, kültürel değerlere sahip çıkan bireyler, şehirlerin gerçek anlamda yaşam merkezleri olmasını sağlayabilir.
Şehirlerimiz, beton ormanlarına dönüşmeden gelecek nesillere yaşanabilir bir miras olarak bırakılmalıdır. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Şehirlerin Kimliği ve Önemi
Şehirler, yalnızca fiziksel yapılar topluluğu değil, aynı zamanda insanlığın kültürel, sosyal ve tarihi zenginliklerinin yansıdığı bir sahnedir. Tarihi dokuları, mimari zenginlikleri, müzeleri, sanat merkezleri, parkları ve yeşil alanlarıyla her şehir, kendine özgü bir kimliğe sahiptir. Ancak bu kimlik, plansız büyüme ve hızlı betonlaşma ile zayıflıyor. Şehirlerin tarihi ve kültürel mirası, plansız yapılaşma sonucu kaybolma tehlikesi altındadır.
Beton Ormanlarının Getirdiği Sorunlar
Beton ormanlarına dönüşen şehirler, sadece estetik açıdan değil, aynı zamanda çevresel, sosyal ve psikolojik açılardan da olumsuz etkiler yaratıyor. Hava kirliliği, trafik sıkışıklığı, gürültü ve stres vb. sorunlar, şehirlerde yaşam kalitesini düşürüyor. Ayrıca yeşil alanların azalması doğayla bağımızı koparıyor ve ruhsal sağlığımız üzerinde olumsuz etkiler bırakıyor. Doğal yaşam alanlarının yok olması, aynı zamanda ekolojik dengenin bozulmasına neden oluyor.
Betonlaşma yalnızca fiziksel bir dönüşümü değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşümü de beraberinde getiriyor. İnsanlar doğadan uzaklaştıkça toplumsal bağları zayıflıyor, şehirler anonimleşiyor ve bireyler kendilerini bu ortamda daha yalnız hissediyor.
Yaşam Merkezleri Olarak Şehirler
Şehirler, beton ormanlarına dönüşmek yerine yaşam merkezleri olarak tasarlanmalıdır. İnsan odaklı şehir planlama anlayışı toplumsal ve çevresel sorunların çözümünde kritik bir role sahiptir. Bu anlayışın temelinde şunlar yer alır:
Yeşil Alanların Arttırılması: Şehirler, akciğerleri olarak kabul edilen parklar ve yeşil alanlarla donatılmalıdır. Bu alanlar, sadece estetik bir değer katmakla kalmaz, aynı zamanda hava kalitesini iyileştirir, stresi azaltır ve biyoçeşitliliği destekler; insanların sosyalleşebileceği, spor yapabileceği ve ruhsal sağlığını koruyabileceği alanlar sunar.
Toplu Taşımanın Geliştirilmesi: Trafik sorunlarının çözülmesi için toplu taşıma sistemleri geliştirilmelidir. Aynı zamanda bisiklet yolları ve yaya alanları arttırılarak şehirlerin daha yaşanabilir hale gelmesi sağlanabilir.
Sosyal Etkileşim ve Katılım: Şehirler, farklı kültürlerin ve yaşam tarzlarının bir arada bulunduğu canlı ve dinamik mekânlardır. Toplumsal katılımı teşvik eden komşuluk ilişkilerini güçlendiren ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan şehirler, daha güçlü ve dayanıklı topluluklar yaratır. İnsanların bir araya gelebileceği, kültürel etkinliklere katılabileceği, sanat ve spor faaliyetleri yapabileceği alanlar, şehirlerin dinamizmini artırır. Bu alanlar, şehirlerin yalnızca fiziksel değil, sosyal yapısını da güçlendirir.
Kültürel Mirasın Korunması: Tarihi binalar, anıtlar, müzeler ve sanat galerileri, şehrin hafızasını ve kimliğini oluşturur. Bu mirasın korunması ve gelecek nesillere aktarılması büyük önem taşır.
Sürdürülebilirlik Odaklı Yaklaşım: Şehirlerin geleceğe dönük bir vizyonla planlanması, doğal kaynakların korunmasını ve ekolojik dengenin sürdürülebilir şekilde yönetilmesini sağlar. Enerji verimliliği yüksek binalar, yenilenebilir enerji kaynakları ve geri dönüşüm sistemleri bu anlayışın temel unsurlarıdır.
Ortak Sorumluluk ve Geleceğe Bir Miras: Yaşanabilir Şehirler
Şehirlerimizi yaşanabilir kılmak yalnızca şehir planlamacıların veya yöneticilerin değil, hepimizin ortak sorumluluğudur. Çevresine duyarlı, kültürel mirasına sahip çıkan bireyler, şehirlerin geleceğini şekillendiren en önemli unsurlardır. Toplumun her kesimi, şehirlerin beton ormanlarına dönüşmesini engellemek ve yaşam merkezleri haline gelmesini sağlamak için iş birliği yapmalıdır.
Şehirler, yalnızca içinde yaşayan insanlar için değil, gelecek nesiller için de bir mirastır. Bu mirası korumak ve yaşanabilir kılmak; şehirlerin insan odaklı, çevre dostu ve kültürel değerlerini koruyan bir yaklaşımla planlanmasını gerektirir. Gelecek nesillere nefes alabilecekleri, doğayla bağlarını koparmayacakları, sosyal ve kültürel zenginliklerini sürdürebilecekleri şehirler bırakmak hepimizin ortak görevidir.
Şehirlerimizi beton yığınlarına değil, yaşam merkezlerine dönüştürmek için harekete geçme zamanı şimdi… Çünkü şehirler, insanlığın geleceğidir.
Kars’ta Mevcut Durum: Beton Orman mı Yaşam Alanı mı?
Kars, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış zengin kültürel ve tarihi mirasa sahip bir şehir olarak dikkat çekmektedir. Tarihi yapıları, doğal güzellikleri ve coğrafi konumu itibarıyla Kars, Türkiye’nin önemli kentlerinden biridir. Ani Harabeleri, Kars Kalesi, Fethiye Camii gibi tarihi yapıları, Rus mimarisinin etkileyici örnekleri ve doğal güzellikleri ile önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak bu potansiyeline rağmen, şehirde hızlı nüfus artışı ya da plansız sanayileşme gibi sorunlardan ziyade başka türden kentleşme dinamikleri ön plana çıkmaktadır.
Kars'ın Şehir Yapısı ve Doku Analizi
Tarihi Dokunun Baskınlığı:
Kars, özellikle Rus döneminden kalma taş yapıları, Ani Harabeleri, tarihî hamamları ve camiileri ile dikkat çeker. Bu yapılar, şehrin kimliğini oluşturan önemli unsurlardır. Ancak bu tarihi dokunun yeterince korunup korunmadığı tartışmalıdır. Bazı alanlarda tahribatlar ve restorasyon eksiklikleri görülmektedir.Betonlaşma Seviyesi:
Kars, büyük metropol şehirler kadar betonlaşmış bir yapıya sahip değildir. Şehirde geniş ve ferah kamusal mekânlar, açık araziler ve kırsal alanlar hâlâ önemli bir yer tutar. Ancak son yıllarda yeni yapılan apartmanlar, konut projeleri ve ticari alanların inşâsıyla şehir merkezinde betonlaşma eğilimi artmaya başlamıştır. Özellikle şehir merkezi plansız yapılaşma ve çarpık kentleşme belirtileri göstermektedir.Yeşil Alanlar ve Kamusal Mekânlar:
Şehirde parklar ve yeşil alanlar bulunmakla birlikte, bu alanların yetersiz olduğu ve kent yaşamının ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılayamadığı söylenebilir. Özellikle Kars Çayı çevresi ve şehir merkezi düzenlenerek daha fazla yeşil alan ve sosyal yaşam merkezi haline getirilebilir.Sosyal ve Kültürel Yaşam:
Kars, kültürel etkinliklerin ve sanatın önemli bir yer tuttuğu bir şehir olarak öne çıkıyor. Ancak bu etkinliklerin sayısı sınırlıdır. Toplumsal katılımı artırmak için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor. Kars’ın soğuk iklimi, kış aylarında açık hava etkinliklerini sınırlasa da kapalı sosyal alanların ve kültürel merkezlerin eksikliği yaşam kalitesini olumsuz etkileyebiliyor.
Çıkarım: Kars Beton Orman mı Yaşam Merkezi mi?
Kars şu an için beton orman olarak nitelendirilebilecek bir durumda değildir. Şehir, betonlaşma sürecinin başlangıç aşamasında sayılabilir ancak bu durum hızla kontrolden çıkabilir. Mevcut tarihi dokunun korunması ve modern yapılarla uyumlu bir kentleşme politikası geliştirilmediği takdirde şehir kimliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.
Bununla birlikte; Kars’ın doğal, tarihi ve kültürel varlıkları, şehri bir yaşam merkezi haline getirebilmek için önemli fırsatlar sunmaktadır. Şehrin bu potansiyeli, insan odaklı bir şehir planlaması ve sürdürülebilir bir kalkınma anlayışı ile desteklenmelidir. Daha fazla yeşil alan, kültürel etkinlik alanı ve sosyalleşme merkezi yaratılarak Kars, beton ormanlaşmadan korunabilir ve gerçek bir yaşam merkezi haline dönüştürülebilir.
Öneri: Yaşanabilir Kars İçin Adımlar
Tarihi Doku Korunmalı: Kars’ın tarihî yapıları restore edilerek korunmalı ve bu alanlar turizm, kültür ve sosyal etkinlikler için kullanılabilir hâle getirilmelidir.
Yeşil Alanlar Arttırılmalı: Şehirde mevcut parklar iyileştirilmeli, yeni yeşil alanlar ve rekreasyon alanları yaratılmalıdır.
Planlı Kentleşme: Şehirdeki yapılaşma doğal çevreye ve mevcut tarihî dokulara uygun bir şekilde düzenlenmeli, çarpık kentleşmenin önüne geçilmelidir.
Toplu Taşıma ve Yaya Alanları: Şehir içi ulaşımda toplu taşıma sistemleri geliştirilmeli, yaya dostu sokaklar ve bisiklet yolları yaygınlaştırılmalıdır.
Sosyal ve Kültürel Merkezler: Özellikle kış aylarında kullanılabilecek kapalı sosyal ve kültürel alanlar arttırılarak şehir yaşamına dinamizm katılmalıdır.
Karsın sahip olduğu potansiyelleri doğru değerlendirildiği takdirde beton orman olmaktan uzak, insan odaklı ve sürdürülebilir bir yaşam merkezi olabilir. Bu dönüşüm, kararlılık ve uzun vadeli bir planlama ile mümkün olacaktır.
Kars'ın geleceğini birlikte inşa edelim!
Yukarıda Kars'ın şehircilik anlamında karşı karşıya olduğu sorunları ve potansiyel çözüm önerilerini ele aldık. Bu sorunların üstesinden gelmek ve Kars'ı gerçek bir yaşam merkezi hâline getirmek için tüm paydaşların iş birliği içinde çalışması gerektiğine inanıyoruz.
Bu doğrultuda, yerel yönetimleri, meslek odalarını, yerel sivil toplum kuruluşlarını, siyasi partileri, tüm illerimizdeki Kars hemşeri derneklerini, Kafkas Üniversitesi'ni, kamu kurumlarını ve yerel halkı Aytuğ Ali Duruhan Şehircilik Stüdyosu'na davet ediyoruz.
Birlikte Kars'ın geleceğine yön verecek, sürdürülebilir ve insan odaklı bir şehir planlaması için çalışabiliriz. Katılımınız ve katkılarınızla Kars'ı hepimiz için daha yaşanabilir bir şehir haline getirebiliriz.
Yazar: Aytuğ Ali Duruhan
Şehir ve Bölge Plancısı
Editör: Gözde Sümbül
Kaynak:Haber Merkezi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.