Ayhan Bilgen: Türkiye, yolsuzlukta ilgili olarak çok kötü bir sıralamaya sahiptir
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, düzenlediği iftar programında gazetecilerle bir araya geldi.
Volkan KARABAĞ - Çetin KELEŞ
HDP Kars İl Başkanı Ekrem Savcı, danışmaları Çağlar Karakış ile Hayati Mehmetoğlu ve eşi Ayşe Bilgen ile gazeteciler ile Şehir Kulübünde (Jezvee Coffee House) buluşan Ayhan Bilgen, iftar sonrası önemli açıklamalarda bulundu.
Gazetecilere öncelikli olarak seçim gündemine ilişkin açıklamalarda bulunan Bilgen, şeffaflık ve yolsuzluklarla mücadele konusunda özellikle medyanın ve sivil toplum temsilcilerinin nasıl katkı yapabileceği konusuna dikkat çekti.
Bilgen yolsuzluk konusunun her ne kadar kamu kaynaklarının kullanımıyla ilgili bir durum olsa da sanki devlet ile ilgili bir şeymiş gibi tarif edilse de, esas itibariyle topluma ve halka ait olanın nasıl kullanıldığı, ne kadar doğru, etkin, verimli ve yerinde, kamu yararı gözetilerek kullanıldığı ile ilgili bir tartışma olduğuna işaret etti. Bilgen, yolsuzlukla mücadeleyi ayrıca denetlenilebilme, hesap sorma ve hesap verme mekanizmalarının yönetimde egemen olması olarak tarif etti.
TÜRKİYE, YOLSUZLUKTA İLGİLİ OLARAK ÇOK KÖTÜ BİR SIRALAMAYA SAHİPTİR
Türkiye’nin, dünyada yolsuzlukta ilgili olarak çok kötü bir sıralamaya sahip olduğunu da ileri süren HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen:”Türkiye ne yazık ki bu konuda kötü bir sıralamaya sahiptir. Dünyada bu konuyu asıl görev haline getirmiş yani sadece yolsuzluk ve şeffaflık konusunda inceleme yapan ve ülkelerin karnesini hazırlayan ülkeler için bir liste hazırlayan kuruluşlar var. Bu kuruluşlar Türkiye’yi zaten Avrupa ülkelerinin kategorisinde görmüyorlar. Bir kere birçok Afrika ve Asya ülkesi gibi ne yazık ki hesap sormanın son derece zor olduğu siyaset kültüründe de hesap verme alışkanlığının olmadığı ülkeler sıralamasında ve kategorisinde görüyorlar. Bu denetimin şeffaflığın ve hesap sorabiliyor olmanın galiba iki büyük teminatı var.
YEREL SİYASETİN VE MEDYANIN ÇOK GÜÇLÜ OLMASI GEREKİR
Yolsuzlukla mücadele için birincisi yerel siyasetin güçlü olmasıdır. İkincisi de medya ve sivil toplum örgütlerinin güçlü olmasıdır. Yerel siyasetin güçlü olması şu açıdan önemlidir. Sonuçta merkeziyetçi yapılar, merkeziyetçi yönetimler halk denetimine daha uzaktır. Halkın erişebilir olması hesap sorması çok daha zordur ama yerleşmiş siyasette doğal olarak halkın siyasetçiye ulaşması kolay olacağı için siyasetçinin kaynakları ne kadar sık kullandığı ne kadar doğru, yerinde, objektif ve tarafsız kullandığı ile ilgili de yakından bir kontrol ve takip imkanı doğar. Türkiye siyasetinde aslında yerelleşme karşı çıkılmasının ana sebeplerinden birisi budur. Yani ihalelerin gittikçe merkezileştirmesi her ne kadar denetimi artırmak için yapıldığı iddiasıyla savunulsa da aslında tam tersi söz konusudur.
ÇÜNKÜ BİR ŞEYİ KEYFİ OLARAK MERKEZİLEŞTİRDİĞİNİZDE HALKTAN KOPARSINIZ
Çünkü bir şeyi keyfi olarak merkezileştirdiğinizde halktan koparsınız. Halktan kopardığınız ölçüde bu keyfileşme de aslında beraberinde suiistimal ihtimalini ve imkanını daha da yükseltir. Biz tabi çok net biçimde sorunun yerelleşmenin, katılımcı demokrasi, doğrudan demokrasi ve halkçı demokrasi hatta Radikal demokrasi bağlamında ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun içinde mutlaka gücün yerele dağıtılması, köye mahalleye doğrudan doğruya kendisine ne kadar kaynakların aktarıldı ne kadar hizmetlerin kendisine yansıdığı konusunda somut durumu görme, izleme, hesap sorma ve eleştirme mekanizmalarının işlemesi gerektiğini düşünüyoruz
Medya ve sivil toplumun denetimi
İkincisi ise medyanın ve sivil toplumun denetimidir. Türkiye’de ne yazık ki yolsuzluklarla mücadele konusunda, şeffaflık konusunda çalışan özgün bir kuruluş yok denecek ölçektedir. Bu isimle kurulmuş kimi dernekler var ama bu dernekler genellikle siyasi kariyer elde etmek için yolsuzlukları tespit edip bir tehdit amacıyla kullanma niyetiyle kurulmuş derneklerdir. Yine siyasetçilerin kurduğu dernekler bu rolü bu işleri çok yapmıyorlar. Dolayısıyla geriye aslında bir tek koz, tek araç kalıyor oda medya denetimidir. Eğer medya toplum yararına çalışıyorsa, ülke yararını esas alınıyorsa orada galiba iki şeyi mutlaka medyanın çok yoğun takip etmesi gerekiyor. Birincisi haklar yani ihlal vakalarına karşı duyarlılık insan hakları konusunda duyarlılıktır. İkincisi de ekonomik kaynakların kullanımı ile ilgili duyarlıktır.
Bizim yolsuzlukla mücadele ve şeffaflık dediğimiz konuya giriyor ne yazınki bizim ülkemizde yerel medyanın zaten kendine özgü sorunları var. Belki de hani böyle konularla ilgili çok özel çok uzmanlık çalışması yapmaya imkan vermiyor ama daha büyük engel ise özellikle kamu kaynaklarını kullananların merkezi ve yerel siyasetçilerin bu konuların yazılıp çizilmesinden büyük rahatsızlık duymasıdır. Bunu adeta bir düşmanlık gibi algılamasıdır. Sanki yolsuzlukla ilgili şeffaflıkla ilgili hesap sorma hesap vermeyle ilgili bir haber çıkarsa bu siyasetçiye karşı bir düşmanlık gibi bir ihanet gibi tarif ediliyor. Buda tabi bütün pislikleri bütün kötülükleri halının altına süpürme alışkanlığının normalleşmesine dönüşüyor. Hepimiz biliyoruz ki yani küçük bir yolsuzlukla ilgili bile uyarı, duyarlılık ve bir dayanışma geliştiğinde toplumda bunun farkında olacak farkındalık yükselecek. O bilinçle vatandaş sandığa gittiğinde yada hayatın başka alanlarında siyasetçinin halka ait olan kaynakları bu kadar keyfi bu kadar kötü kullanımının önüne geçmiş olacaktır. Ama bu anlayış aslında tam da kendisi şüphe uyandıran bir anlayıştır. Eğer siyasetçi yolsuzlukla ilgili haber yapılmasından memnuniyet duymuyorsa bunuda gazetecinin görevi gibi tarif etmiyorsa böyle algılamıyorsa bunun içine sindiremiyorsa böyle haber yapıldığında sadece gazetecinin şantaj yaptığını kendisinden bir şey koparmak için böyle haberler yaptığını düşünüyorsan tabi ya gazetecilik görevinin ettiğinin sorumluluğunu algılamıyor demektir. Kabullenmiyor içine sindiremiyordur ya da siyasetçinin hesap vermesi gerektiği medyanın hesap sormada üzerine düşen toplumsal sorumluğu yerine getirmesi gerektiğine dair bir kabul yok demektir. Her ikisi de bunların demokrasinin yokluğunu çok somut delilleridir. Elbette ki yolsuzluğu kim yaparsa yapsın, suiistimal, kötü yönetim kimden kaynaklanırsa kaynaklansın. Hiçbir ayrım yapmaksızın yani iktidar kim olursa olsun bunu yapan bürokraside olsa siyasi derdi kararlı çok iyi her kese yaklaşımın sergilenmesi gerekiyor. Aslında bu itibarla halkın kendisi savunmaktır. Çünkü halkın kaynaklarını savunmak, halkın kaynaklarının savurganca kötü biçimde kullanımına engelleyecek bir fren mekanizması, bir denetim mekanizması görev yapmakta. Galiba bir ülke için gerçek bir vatanseverlik bir gerçek seferlik bir ve ülke sevgisi de ancak onun kaynaklarının korunmasıyla onun kaynaklarının kullanımı konusunda özelinde ihtimal içinde hareket edilmesi ile mümkündür.” Dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.